13 Ağustos 2009

Into the Green: İstanbul-Batum-Hopa-Artvin-Şavşat-Vel

Bilogcuğm;

1 haftadır yokum,farkındayım, haber de veremeden gittim, onu da biliyorum ama bütün ailenin annanemlerde toplandığını ve sabaha kadar pis 7li oynayıp gülmekten altlarına kaçırdıklarını duyunca duramadım artık daha fazla,atladım gittim..

İstanbul-Artvin arası otobüsle 24 saat sürdüğü için ve benim yıllardır otobüs yolculuklarında iflahım söküldüğü için uçakla Batum'a gidip ordan Şavşat'a geçmekte karar kıldım.Thy Hopa-Batum seferlerini ortak yapıyor ve yolcuları Batumdan Hopaya Havaşla taşıyor. Bu yarım saatlik yolculukta yolcular da Gürcistan'ı gözlemleme şansı buluyor.-Allahım yine pazar eki tadında ilerliyorum!-

Uçakta Gürcüler telefonlarını kapatmayarak, tuvalette sigara içerek ve kahvaltıda bira ve/ya viski içerek hemen ortamda sıyrılmayı bildiler.[Tebrik ediyoruz kendilerini] Yanımda Arhavili bir Selim Bey oturuyordu.Ben B koltuğunda oturduğumdan ve 2 kişinin arasında zaten dar olan uçak koltuklarında sıkıntıdan patladığımdan sürekli kıpırdandım,oflayıp pufladım.Sıkıldığımı anlamış olacak ki "İstersen yer değiştirebiliriz" dedi.Teşekkür edip iyi olduğumu söyledim.İlerleyen dakikalarda Selim Bey oflamalarıma çeşitli dergilerle olsun, dizime sürpriz olarak bıraktığı ıslak mendillerle olsun çareler bulmaya çalıştı.Buradan Selim Beye ve diğer nazik insan evlatlarına teşekkür ediyor ve "Hep böyle kalın" demek istiyorum..

Size biraz Batumi gözlemlerimden bahsedeyim: Batum coğrafik olarak yurdun kuzey doğusundan farklı değil.Gayet dağlık.Ama tabi Karadenize kıyısı var. Karadenizdekinin aksine kadınlar elbiseleriyle değil mayolarıyla giriyo denize.Bunun dışında pek bi farkı yok yoksulluk, sefalet, döküntülük ilk bakışta yakıştırılacak tanımlamalar..

Hopada indikten sonra Artvin minibüsüne bindim ve Kazım'dan Karadeniz türküleri dinleyerek barajın etrafından yolları tırmanırken yüzüme acayip bi gülümseme yayıldı.Uzun süre öylece gülerek yollara bakındım.Ege'ye Akdeniz'e tatile gittiğimde hep hissettiğim o yabancılık ve eksiklikten eser yoktu o anda..
Artvinde inip yolun en zor ve en kıvrımlı kısmının beni beklediğini fark ettiğimde o gülüş biraz eksildi gerçi ama yine de mutluydum.

O sabah 8 de gözümü açmamla başlayan yolculuk akşama doğru [sanırım saat 6ya geliyordu] bitti.Ve o andan itibaren ailecek mütemadiyen hamur işi yiyip pis 7li oynadık. -"Tekim!" -"Nah teksin!"[Burada A, 7 ya da joker atılıyor] diyaloglarıyla bezenen pis 7li seanslarının dışında sessiz sinema, nesi var, çot gibi geniş bir yelpazeye yayılan oyun çeşitlerinin hepsini oynadık ama pis 7liden aldığımız tadı hiçbişeyden alamadık.Derken yine İstanbula dönme vakti geldi çattı,en yakın zamanda görüşmek umuduyla sevdiceklerimi arkamda bırakıp eve döndüm.Fark ettiyseniz dönüş yolculuğunu kısa kestim. Zira babam arabayla Hopaya kadar bıraktı, uçakta bir Selim Bey yoktu ve hiçbir yerde Kazım çalmadı. Dolayısıyla anlatmaya değecek birşey yoktu.Zaten olsa bilirsiniz anlatırım sevgili okurlar.Öpüldünüz..

4 yorum:

cesetizleri dedi ki...

Ne pis 7liymiş arkadaş, olaya bak..
:)

Elifella dedi ki...

buyrun siz de katılın dicem ama aile dışından olanlar jokerle daha çabuk tanışıyo,siz bilirsiniz yani :)

mean dedi ki...

yaa ben size gelcem yaaa. gene kötü davranılıyo banaaaaaa.

Üç Korner Bi Penaltı dedi ki...

Ben sizin aksinize önce Artvin'e oradan Hopa'ya gidip geri döndüm...Yoldaki kıvrımlar hakkında yorum yapmaktan umumiyetle sakınıyorum desem siz ne demek istediğimi anlarsınız sanırım:)
Artvin'i ilk defa gördüm ve bir şehir dağa,dağ bir şehre ne kadar yakışır anladım...
O kadar çok kızı sanırım b ülkenin başka bir şehrinde bulamazsınız...
Gidip gelmesi belki çok zor ama gidilip görülesi yerler...