24 Mayıs 2011

"Çalılardan, beyaz, eyersiz bir at fırlayıp ikircikli adımlarla bize doğru yaklaştı. Yabani bir attı bu, ama besbelli insana alışkındı. Bacakları kan içindeydi.

-Ona dokunmak ister misin? diye sordu Tony.
-Evet, çok.
-Arkama geç. Önce elini koklatacaksın, seni tanımasına izin vereceksin. Sonra yavaşça kafasını okşa. Sana bir kere güvendi mi tamam.

Bir kadından söz eder gibiydi."

Aslı Erdoğan - Kabuk Adam

23 Mayıs 2011

Tashihe gereksinim duyan yazı

Eller korkak alıştırılmadı, malzemeden kaçılmadı. Abandıkça abanıldı. Tüm bu cömertliğin doğal sonucu; baygın geçen bir cuma&cumartesi oldu. Sonra gelenek bozulmadı hemen peşinden Pazar geldi. Sonra da...

Pazar öğleden sonra honki ponki house'a gidilecek. Orbay, Nurla ve bendeniz karşıya geçsek ama neyle geçsek tartışmasından sonra vafur kullanmaya karar verdik. Başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde, Fındıklı sahilden gıyın gıyın Karaköy'e yürüyüp vafura bindik. Aylardır güneş, deniz, vapur vs. yüzü görmemiş olmanın verdiği mutlulukla höylöylöy diye karşıya geçtik. Bu arada "Kadıköy ne güzel yeaa"lar gırla. Yannız burda aç parantez, "Daha sık gelelim yeeaa" demiyoruz gelişme var haa" deyip kendimizi takdir etmeyi de bildik. Kapa parantez. Vapurdan indikten sonra minik bir vesait problemi yaşadık, neyle gidiceemizi bilemedik filan. 40 yılda bir taksiye binelim "evet evet taksiye binelim" filan dedik, durduğumuz yerden taksi hariç bütün araçlar geçti. (Nostaljik tramvay dahil) Daha sonra tırıs tırıs özel halk otobüsüne bindik. Erdem's honki ponki house'a vardığımızda bizi Chet Baker sesleri karşıladı. Ama Nurla önderliğindeki kanziler olarak tabiysi bu duruma karşı hemen "Ne dinniyoz yeea" şeklinde sesimizi yükselttik. Ve bir U dönüşüyle hoparlörlerden yükselen sesi Erol Evgin'e çevirttik. Erol Evgin'in balon kovaladığı videoyu filan anarak eğlenceye giriş yaptık. O arada hasanpaşa boyz Erkan and Ozan da geldi, kadro tamamlandı. Tam kadro sahaya çıkmanın verdiği güvenle ve erik, cips, çerez, rom&kola ve feymıs viskileri sponsorluğunda uzunca bir süre eğlenildi. Fotoğraflar vidyolar çekildi falan. Bu kısımlar klasiş zaten. Yarro ve sikerto gibi yeni deyişler haznemize katıldı. "TAHYFUĞN HAAA"lar, "HAĞĞĞFIIZ"lar, "HAA TUNZAAAY"lar filan derken saat gece yarısını geçti. Buraya kadar hep okiş.

Aylardır Anadolu yakasına geçmeyip de Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu gün geçen bahtsız kanzilerin kıta değiştirme yolculuğu başlıyor.

Honki ponki house'dan çıkıp minibüs caddesinden mi gitsek caddeden mi ikileminden sonra NEDENSE Cadde'den gitmeye karar verildi. Sanıyorum Cadde'den geçen Taksim dolmuşlarının bu kararda büyük etkisi vardı. Neyse ne, bi şekilde Cadde'ye inildi. Çılgın Fenerbahçe tarftarlarının sevinç gösterilerinin arasına düşüldü. Arabaların üstündeki çıplak ve göbekli ve çoraplı ve biralı amcalar, jipli Fenerbahçeliler (bu arada jipli Fenerbahçeliler birleşse şimdi tam bilemedim ama bi şeyler yaparlar yani kesin, baya çoklar) arabanın üstüne çıkıp erotik dans eden kadına "Aç aç açmayan cimbomlu" diye bağırışlar, dans eden kadına eşlik eden partnere "Godoş musun lan" diye mırıldanmalar filan eşliğinde bi şekilde Kadıköy'e kadar inildi. Bu arada tabii ki dolmuş namına hiçbi şey geçmedi yoldan.

Metrobüse geldiğimizde artık o kadar yorulmuştuk ki, "Lan tamam binelim şuna" dememizle önündeki hayvani sırayı görüp vazcaymamız bir oldu. Artık sabırlar tükeniyordu ki kendimizi bi taksinin içinde, taksiciye "Rıhtıma inicez, Taksim dolmuşlarının oraya" derken bulduk. İyi de oldu. Gittik baktık, makul bir sıra var ortamda. "Taam" dedik, "bekleriz". Bekledik de nitekim. Bekledik. Bekledik. E dolmuş yok. Dolmuş olmayınca dolmuş beklemenin de pek bi manası olmuyo takdir edersiniz ki. O yüzden yavaştan sıradaki insanların da duyabileceği şekilde "YA ACABA TAKSİ DOLMUŞ MU YAPSAK YEEAA" filan demeye başladık. Daha cümle bitmeden iki kişi ağımıza düştü bile. Akabinde grubun pazarlık master'ı Orbay'ı en yakındaki taksiciye doğru itikledik. Kıyasıya pazarlık sürerken o anda bişey oldu. Böyle bi bişey geldi. Ortalık toz duman oldu filan. Toz bulutunun içinden kocaman ve bomboş bir özel halk otobüsü çıktı. "BEYLEĞĞR TAĞĞKSİM"i duyduktan sonra taksiciye bırak eyvallahı eyv bile demeden kendimizi otobüste bulduk. Yer de bulduk. Ki kıta değişimlerinde yer bulmak çok önemlidir. Neyse. Mucizevi bi şekilde bindiğimiz 110, rıhtımdaki durağına da uğradı. Oradaki fakirleri de aldıktan sonra yola koyulduk. Biz kanziler olarak tabii ki de otobüsün EN çok konuşan ve EN sarhoş kişisinin önüne oturmayı bilmişiz. Bu kişi (EN çok konuşan ve EN sarhoş olan) sürekli Fenerbahçeli olmadığından (Beşiktaşlıymış), ama Fenerli olsa bu otobüsü nası da coşturacağından, ama işte napsın ki Fenerbahçeli olmadığından, ama olsa otobüsteki insanları yerinde oturtmayacağından ama maalesef Fenerbahçeli olmadığından dem vurup durdu ve yanındakine ve tabii hemen önde oturan bizlere maçta çektiği gürültüleri dinletti. Yanındaki vidyo izledi gerçi ama biz gürültü dinledik. Sonra aralarında
+Olm hep aynı yeri çekmişsin.
-E hep aynı yerde durduk amınakoyim napıyım.
gibi bir diyalog geçti.
Orda ben bayılmışım. Yok yok şaka. Bayılmamışım. Taksim'e gelmişiz. İndik, evlere dağıldık.

11 Mayıs 2011