31 Temmuz 2009

Cenk


...Cenk odasında yüksek sesle müzik dinliyor. Dinlediği müziğe ellerindeki hayali bagetlerle havaya vurarak eşlik ediyor. Usta bir bateristin bile bu hareketlerle anlamlı bir ses çıkarma şansı yok. Cenk'in performansına bakılırsa, havada sürekli yer değiştiren onlarca bateri olmalı...

Çık artık bre kitap!

26 Temmuz 2009

Egenin Serin Suları

3 günlük "Ege'nin Serin Suları" adını verdiğim tatilcik çoktan sona erdi, ben döndüm kursa devam ettim, kah klimadan kah sıkıntıdan öldüğüm dersler oldu ama bir hafta daha bitti.
Bu yazıcıkta sizlere biraz tatilden bahsedeceğim. Kamil Koç'un garajlarında Eren isimli psikolojisi bozuk asker arkadaş tarafından esir alınmamla başladı tatil. Banklarda oturup otobüsümün gelmesini bekliyordum ki yanımdaki adam (Eren) kendi kendine konuşmaya gülmeye filan başladı. Gayri ihtiyari yüzüne baktım (bu psikolojik deli nasıl bir surata sahip diye merak ettim sanırım) anında öldürücü darbeyi vurdu. "Merhaba" dedi. "Sıçtık" dedim (içimden). "Merhaba" dedim (dışımdan). "Yolculuk nereye?" diye devam etti. Böyle standartlara uygun bir şekilde başlayan sohbet nasıl oldu da bir anda benim Altınoluk'a onun otobüsüyle gitmemi teklif etmesi noktasına geldi bilmiyorum. Nasıl geldi bilmiyorum ama tam da o noktada (çok şükür ki) otobüsüm geldi.Terli elini uzattı, lanet olası medeniliğin gerektirdiği şekilde ben de uzattım ve el sıkıştık. O sırada telefon numaramı istedi "görüşürüz belki" dedi. "Gerek yok" dedim ama neye gerek olmadığı konusunun ucunu açık bıraktım. Kendisine benim hayatımda hiç gerek olmadığını anlar belki diye..

8 saatlik Altınoluk yolculuğundan sonra Nırlamla kavuştuk. Tatilcik sadece 2,5 gün olduğundan herşeyi çabuk çabuk yapmaya çalıştık. Bir günü de Assos'a ayırdık. Assos tarihi bir mekan. Her yer taş evlerden ve tabii taş otellerden oluşuyor. Hatta bir de tarihi taş iskele var. Ciddi anlamda her şey taştan yani. Tarihi nekropolün bulunduğu tepeye çıkarkenki yolda sağlı sollu kurulmuş tezgahlarda teyzeler amcalar taptaze dağ kekiği ve kendi yaptıkları 0.5 dizenlik zeytinyağlarını satıyorlar.
Assos'un denizi muazzam güzellikte. Tertemiz ve çok berrak. Üstelik serinliği mükemmel, tam kıvamında. Taş oteller önlerine birer iskele kurmuşlar,tatilciler de iskelelerin üzerlerindeki minderlere kurulmuş sessiz sakin güneşleniyorlar..
Biz de Nurla'yla aralarında yerlerimizi aldık. Biralarımızı yudumlayıp zevkten ölerek denize girip güneşlendik. Tabii bu arada meşhur Assos dondurmasından yemeyi de ihmal etmedik. İnce bir waffle tabakasını soğutup sertleştirip içine sarelle sürüp üstüne de dondurma koyuluyor ve üstü yine bir waffle tabakasıyla daha kapatılıyor. -Daha rahat tasavvur edebilin diye fotoğraf ekliyorum hemen buraya- Yemesi biraz meşakkatli ama değer! Saatler ilerledikçe sabahki heyecanımız yerini sıkkınlığa, bıkkınlığa, "Assos da güzel ama sıkıcı beee"lere, "Yok yok buraya böle kalabalık arkadaş grubunla gelicen başka türlü olmaz"lara bıraktı. Ama yine de güzel bir gezi oldu..

Tatilcik bitip de İstanbul'a dönerken beni 11 saatlik bir yolculuğun beklediğinden habersiz bindim otobüse. Saatler ilerleyip de ben hala İstanbul il sınırı tabelasını dahi göremedikçe adeta bir sinir harbi yaşadım kendi içimde. Ve ne olursa olsun pazar akşamı İstanbul'a giriş yapmaya çalışmamam gerektiğini öğrendim. (Benim için gerçekten çok öğretici bir gezi oldu!). Ve yine -zor da olsa- yapış yapış İstanbul'a geri döndüm.. Bu Milliyet tatil ekinden fırlamışa benzeyen yazıyı da burada noktalıyor ve yazma sürecim boyunca flash oyunlardan uzak kalan sevgilim Serhat Arslan'a özel teşekkürlerimi sunuyorum..

13 Temmuz 2009

Kendimi Durduracak Değilim!

Daha önce bir kitabın piyasaya çıkacağı günü bu kadar hevesle beklediğimi bilmem. Hep eski kült kitapları okuyup arayı kapatma derdinde olmuşumdur. Bikaç yazarın yeni kitapları algıda seçiciliğime tabii girmekte ama onların dahi kitaplarını çıkar çıkmaz alıp okuyamam. Ama bu sefer çok heyecanlıyım, hatta belki Budacı'dan bile heyecanlıyımdır :) Çünkü kuvvetle muhtemel başucu kitabım olucak kitap piyasaya çıkmak üzre: Kendimi Durduracak Değilim!

Şöyle bir kuple sunayım size, beni daha iyi anlayabilmeniz için-

"Akşam makarna yaparız" dedi."Tamam" dedim."O sostan da yapar mısın?" dedi."Yaparım" dedim.Yanağımdan öptü.Sevgililiğimiz, makarna yapmanın bile ayinsel bir neşeye dönüştüğü evredeydi.Çok iyi sos yapan modern bir erkek olarak gururla elimi omzuna attım.Telefonum çaldı.Arayan bir arkadaşımdı."Akşam çıkıyoruz" diyerek,normalde derhal koşarak yanlarına varacağım kadroyu saydı.Kolumun altında makarna yemek için sabırsızlanan bir kadın olduğu için bir an duraksadım."Duruma bir bakayım da,seni ararım" deyip telefonu kapattım.Arkadaşıma "durum" demiştim ve şimdi ona bakacaktım.Baktım.Durum da benim yüzüme baktı ve "Kim o?" diye sordu."Arkadaşlar toplanıyormuş da..." dedim.Sesimde "Amaaan bana ne" diyen bir hava vardı.Oysa içimde eski dostların vaat ettiği,kahkahalarla sulanmış topraklara doğru koşma isteği devasa boyutlardaydı.Makarnaysa bir anda ima ettiği aşkın çok uzağında basit bir hamur işine dönüşmüştü.Durum,o an için dünyanın en zor sorularından birini sordu:"Gidecek misin?"Bunun gerçek bir soru olmadığını biliyordum.Cevabın "Yok canım,ne işim var" tonunda ve makarna ayinini zirvedeki yerine iade eden kalitede olması gerekiyordu.Yapamadım.O an aşkı beceremedim ve "Aslında çok oldu çocuklarla buluşmayalı.." dedim.(Arkadaşlarıma çocuklar diyerek hala buluşmayı küçümsemek için debeleniyordum)Bir suskunluk oldu.Sonra Durum,"Gidecek misin?" derken takındığı sevimli yüz ifadesini,sıkıntılı ve hafif kızgın bir mimikle değiştirerek "Sen bilirsin,istiyorsan git!"dedi.Bu cümledeki kelimelerin direkt anlamına kapılıp arkadaşlarına koşan bir saf olmayı çok isterdim.Ama durum öyle değildi.."

Bu her hafta Uykusuzdaki köşesinde yazdığı yazılardan birinin küçük bir kısmıydı sevgili takipçiler. Ben çok çok başarılı buluyorum. Size de esefle tavsiye ediyorum. Hepinizi öpüyorum..

Bu arada ben 3 günlüğüne Altınoluğa kaçıyorum Nırlanın yanına. Ararsanız ordayım yani!Haydi.Bay.
Ola amigos!
Ailenizin blogçusu geri döndü!!
Ama şimdi çok yorgun, ısınık, terli, yapış yapış..
Şimdi yazmicak o yüzden ama yazar yani bekleyin..
1960’lı yıllarda M.C. Escher çok popülerdi; Rolling Stones da... Mick Jagger, bir sonraki albümlerinin kapağını tasarlaması için Escher’e mektup yazdı. Fakat sorun mektuba “Sevgili Maurits...” diye başlamasıydı. İsmiyle hitaptan ve bu tür saygısızlıklardan hiç hoşlanmayan yaşlı Escher cevap yazdı:

“Bana Maurits demeyin.”

-Şeklini yediğimiiin!-

03 Temmuz 2009

Mola

Önümüzdeki bir hafta Samsun'da olacağım sevgili sayısı milyonları bulan takipçilerim!
Denize filan girerim, pide yerim bolbol, arkadaşlarla buluşur gezerim filan çiftlikte, evimizin serin balkonunda oturup çekirdek yerim bulmaca çözerken.. Böyle şeyler yaparım yani, merak etmeyin beni.
Öpüldünüz!

Ben Samsundayken siz de Samson'u dinleyin!
Regina Spektor - Samson

01 Temmuz 2009

Stres atma yöntemleri vol.1: İhtiyaç fazlası parayı çatıdan atmak

Mersin’de bir binanın çatısından havaya 5 ve 10 liralık banknotlar saçtıktan sonra ortadan kaybolan kişinin, 30 yaşındaki çiftçi Mevci Ergün olduğu ve borcundan kurtulmanın sevinciyle stres atmak için 3 bin 500 lirayı saçtığı belirlendi.
Karyağdı Mahallesi’nde yaşayan ve 1.5 yıl önce boşanan bir çocuk babası Mevci Ergün, 5 bin liralık borcunu ödeyebilmek için 29 bin liraya bahçesini sattığını, borcunu ödemenin mutluluğu ile çatıya çıktığını ve stres atmak için de binanın tepesinden toplam 3 bin 500 lira değerinde banknotları havaya savurduğunu söyledi. Merkez Mahallesi İshak Efendi Sokak’ta Esnaf ve Kefalet Kooperatifi’nin bulunduğu apartmanın çatısına çıkıp, 3 bin 500 lirayı havaya saçan Ergün, “En güzel şey ihtiyacın dışındaki fazla parayı dağdan, bina tepesinden atıvermek. Havaya attığın parayı gökyüzünde yıldızlar gibi uçuşunu izlemek zevklerin en güzeli. Ben bu mutluluğu yaşadım, bunu yaşamayan bilemez. Herkese tavsiye ediyorum. Bazı şeyler vardır yaşanmadan anlatılmaz. Tüm insanlara da buradan sesleniyorum; ihtiyaç fazlası paranızı atın. Mutluluğun tadını böylece aldım” dedi.

Ergün, 5 bin liralık borcunu ödedikten sonra içinde büyük bir sevinç duygusu ve heyecan yaşadığını vurgulayarak şöyle konuştu:
“Sevincimi insanlarla paylaşıp borçtan kurtulma stresini üzerimden atmak için kendimi bir binanın tepesinde buldum. Poşetin içindeki paraları havaya savurdum. Yaklaşık 3 bin 500 lira civarındaki parayı havaya atıp onların uçuşlarını izledikten sonra oradan gittim. Kendimi çok rahatlamış hissettim. Ben apartmandan ayrıldıktan sonra attığım paraları vatandaşlar toplamış, polise vermiş. Attığım paradan 825 lirayı geri teslim ettiler. Hiç pişman değilim. Fazla param olsun yine atarım. Ben paraları borcumu ödediğim ve sevinç yaşadığım için attım. Hayatta yapmak istediğim şeylerin başında geliyordu. Elime fırsat geçti, ben de yaptım. Ben bunu sosyal bir aktivite gibi, stres atmak için yaptım.Herkese de tavsiye ederim."

Kusura bakma canım biz senin kadar manyak değiliz!