31 Aralık 2010

Mutlu yıllars

Hepinize şöyle geçecek bir yıl dileyorum: Tıklayalım piliz

13 Aralık 2010

Nezahat abla

Ara sıra eve temizliğe gelen Nezahat abla bi gün ev kardeşi Çağla'yı arar.
Elif, akşam işten eve döner. Çağla'yla yemek yerler, mandalina faslına geçilir. (Meyve faslı demiyorum çünkü meyve namına sadece mandalina yiyoruz, soyması kolay ve zahmetsiz olduğundan) Bu arada gözler de boş boş televizyona bakmaktadır:

Çağla: Bugün Nezahat abla aradı.
Elif: Ne dedi? "Bidaha gelmicem, götüm çıkıyo sizin pis evinizi temizlicem diye, yeter lan sizle mi uğraşçam" mı dedi?
Çağla: Yok.
Elif: "Evi arada süpürün, yoksa bi daha gelmem" mi dedi?
Çağla: Kardeşi Hollanda'ya gidiyomuş da... "Hani sizin biriniz havaalanında çalışıyodu ya" dedi.
Elif: (Kafa hiç basmayarak) Hangimizmiş o?
Çağla: Nurla'yı diyo!
Elif: Ahaha. Koca uzay mühendisini tek kalemde harcamış kadın!
Çağla: "Neydi onun adı?" dedi. Nurla dedim. "Neeey, ay ne dolambaçlı ismi varmış" dedi. Ahaha.
Elif: Nurla gelince söleyelim, yıllar sonra yepyeni bi yorum geldi ismine. Ahaha.
Çağla: Gülme. Senin için de dedi ki; "Öteki naapıyo, ona da selam söle, onun daha iyice bi ismi vardı." Ahahah.
Elif: Aleykümselam. (Ve gıcık bakışlar)

10 Aralık 2010

Sinirhastasılığının bazı belirtileri

Ortaokuldayken, Window on the World (WOW) diye bi ingilizce kitabımız vardı bizim. Onun da her ünitesinde (chapter da denebilir) karikatürümsü çizimler vardı. İki şapşal kafadarın maceraları gibi hani, bilirsiniz (you know). Heriflerin biri ince uzun, diğeri kısa ve şişmandı. Ve sınıftakilerden bazıları hangisinin adının ne olduğunu bi türlü akıllarında tutamazdı. O zamanlar buna ne kadar gıcccık olurdum, ne siz sorun ne ben söliyim. Olm nası aklınızda tutamıyonuz yaaa!
Yani aslında şu an ben de hangisinin hangisi olduğunu hatırlamıyorum! Ama yıllar sonra bu biraz normal bence. Ama o zaman gerçekten normal bişey değildi. Günde 7 saat ingilizce dersi alıyosun, o kitapla yatıp kalkıyosun, o herifleri anandan babandan çok görüyosun (bu da fix benzetmedir) ve hangisi hangisi bilemiyosun! En yakın iki arkadaşının adını karıştırmak gibi bişey bu. Of çok sinirliyim yaa!
Fakat yıllar sonra bunun aklıma gelmesi ve sinirlenmem?
İşte bu noktada sinir hastalığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
Birincisiyle alakasız olarak bir de benden çok aksesuar takan adamlara karşı olan sinirim var. Bunlara da çok, içten içe, sinsice kıl oluyorum. Böyle kollarında, boyunlarında bişiyler görünce çıldırasım geliyo. "Üşenmiyo musun o kadar şeyi koluna bacaana dolamaya?" diyesim geliyo. "Raatsız mısın?" diyesim geliyo. İçimden diyorum da zaten, ama dışımdan da diyesim geliyo işte. O noktada biraz sıkıntı var.

Şimdilik maruzatım bu kadar. İlerde tabii ki de yeni gıcıklıklarla karşınızda olacağım.
Siiyu.

07 Aralık 2010

James Franco'nun gücü adına

James Franco insanının iki kadın üzerindeki etkileri temalı yazımız başlıyor... Bu insan suretindeki insanüstü erkeki çok seksiy buluyoruz. Hemen bir gtalk konuşması örnekiyle açıklıyorum:

ben: (seksi fotoğrafları için tıklayınız gibilerinden bi link var burda) Nuri şuna bak!
Nurla: çalışmıyo link, dur bakıyom gugullan.
Oyyy. Bu milk'te iyiydi, milk'te, iyidi milk'te bu.
ben: ahahaha. gözünün önüne geldi ve klavyeni durduramadın di mi? şu an ben de "çogiyiydi yaa" diyerek deli gibi kafayı sallıyorum. millet de gecenin etkisinden kurtulamadım felan sanıcak amk. -gözler kısık şekilde, çog iyiydii yıaa diyerek kafa sallamak-
Oyyyyyy. Bıyık da yakışiyör. Canıms!
Nurla: Oyy. eveeeet eveeet.

ve James Franco'yla 'oyy'lu dakikalar burada sona eriyor. İygünner.

ps. bu posta yaraşır bi fotoğraf seçemedim. çünkü hepsi birbirinden emeyzing, hepsi birbirinden magnifik. siz şuraya tıklayaraktan zevkinize uygun bi tanesini seçip bakabilirsiniz ama ergen gibi wallpaper felan yapmaya kalkmayın.
Öperler. -sizi değil şapşiler, tabii ki ceyms'i-

03 Aralık 2010

Firıngıls

Sayın Yeni Akit gazetesi yetkilileri,
size kolaylık olsun diye ben iki tane allahsızın adını burada ifşa etmek, onları hedef göstermek istiyorum:
Nurla Bayrak ve Çağla Anarat.

Bu iki kitapsız, bi kutu Pringles'ı bi güzeeel yemiiiş, ondan sonra da boş kutusunu salondaki masanın ORTASINA bırakmış!
Geçen eve gittim, saat geç, yorgunum, argınım, kendimi ikili koltuğa bıraktım. Hemen yandan taptatlı bi kırmızılık... Bi çevirdim kafayı, sevimli bıyıklı bi adamın kafası beni kesiyo. Pringles! (also known as firıngıls) Elimi atmamla birlikte boş olduğunu anlayıp yıkılmam bir oldu. Hani böyle ağır bi şey kaldıracağını düşünen beyin ele ona göre bi güç gönderir de o şey hafif çıkınca el böle bi yalpalar, yukarı doğru gereğinden fazla bi ivme kazanır hani. Öle oldu işte.
Saat de geç, bakkala da gidemem. Zaten erken de olsa gitmem, üşenirim, o ayrı da. Hadi diyelim üşenmedim; bakkal kapalı! Neyse gittim yattım ondan sonra.

Tabii kendilerine okkalı bir not bırakmayı da ihmal etmedim.
Bu elim olaydan sonra henüz yüzyüze gelmedik kendileriyle. Olaylar nasıl gelişecek, yüzüme nasıl bakıcaklar bilmiyorum!!!

Buarada bunlar galiba hep, Erdem'i küçükken boş Napoliten kağıtlarını dolu gibi katlayıp kerizlemeye kalktığım için, çocuğun nefsinin dengeleriyle oynadığım için başıma geliyor olabilir. Karma is a biyaç çünkü.

01 Aralık 2010

eelifekinci

İnsanoğlunun, telefonda dandik mail adresi anlatırken çektiği çileyi başka hiçbir yerde çekmediğini düşünüyorum:

-eelifekinci et cimeyil kom
+pardon?
-e elif ekinci
+e ekinciii eeeet gimeyiil
-hayır!! e elif ekinci. başında iki tane e var: eelifekinci!
+hmm.

Bundan sonrası kısmet artık. "Hımm"dan sonra genelde üstelemiyorum. "Anladınız mı?" filan gibi rencide edici sorular sormuyorum. Anladıysa geliyor mail, anlamadıysa da ekime kadar artık napayım.