Blogumda görüntü kirliliği istemediğim için link vermekle yetiniyorum:
Tıklayalım litfen!
28 Mayıs 2009
16 Mayıs 2009
11 Mayıs 2009
Ales Show
Bildiğiniz üzere dün İlkbahar dönemi Ales sınavı yapıldı, ben de sabahın köründe kalkıp gitmek suretiyle katıldım. Yıllardır politika siyaset tarih soruları cevaplamaktan, Sovyetlerin dağılmasından, Realizmden, Idealizmden, International Political Economyden, 1. ve 2. Dünya Savaşlarından gına gelmiş bana. Alesteki soruları okurken o kadar eğlendim ki anlatamam..
Gerçi sorular da sağolsun kim hazırlamışsa ilgi çekmicek gibi değildi..
Yarım beyinli balıklar, sebzelerden çalgı yapıp konser veren ve konser sonunda da o sebzelerden çorba yapıp seyircilere dağıtan Viyana Sebze Orkestrası, "eğlenceli olacağını düşünerek" Çorplama diye bir işlem bulan çocuk, Burak ve Fıratın erkek olması..
Ben çok eğlendim soruları okurken, bikaç örnek yazayım da siz de eğlenin:
Bir öğrenci, çarpma ve toplama işlemlerinden esinlenerek
eğlenceli olacağını düşündüğü çorplama
işlemi tanımlıyor. Bu işleme göre, sayılar önce alt alta
yazılıyor, daha sonra sayıların birler basamağındaki
rakamlarından başlanarak çarpma işlemi yapılıyor ve
sonra onlar basamağındaki rakamlarla yapılan
çarpma işleminin sonucuna ilk çarpımdan gelen elde
eklenerek işlemin altına yazılıyor.
deyip rakamlar vermiş,
soruda da sanki çok normal bişeymiş gibi Yukarıdaki çorplama işleminin sonucu kaçtır filan demiş. Acayip güldüm bu soruya sınavdayken :)
Sözel bölümden birkaç paragraf örneği:
(Gülmeniz gereken yerleri kırmızıyla işaretledim size kolaylık olsun diye:)
Denizde toplu hâlde yaşayan Golyan balıkları üzerinde
bilim insanları bir deney yaptılar. Balıklardan
birinin beynini açarak sürüde birlikte hareket etmeyi
kontrol ettiğini düşündükleri bölümünü etkisiz hâle
getirdiler. Daha sonra bu balığı türdeşlerinin arasına
bıraktılar. Bu balığın, sürüyü bırakarak ayrı gezmeye
başladığı görüldü. “Yarım beyinli” balık böyle olunca,
öteki balıklar da onun peşinden gitmeye başladılar.
Böylece “yarım beyinli” balık, “tam beyinli” balıkları
peşinden sürükledi.
Birçok simyacının amacı sıradan metallerden altın
elde etmekti. Bunun için sıra dışı deneyler yapmaktan
çekinmediler. Örneğin Henning Brand, aslan idrarıyla
yüzlerce deney yapmıştı. Ona göre bu soylu hayvanın
idrarında altın bulunmalıydı! Aylar süren çabasının
sonunda kuşkusuz altın elde edemedi ama parlayan
bir madde buldu. Ona, Yunanca “ışık taşıyan”
anlamına gelen “fosfor” adını verdi.
Aslı, Burak, Ceyda, Defne, Esin ve Fırat bir kitabevinden
romanlar, öykü kitapları, şiir kitapları, yemek
kitabı ve dergiler satın almışlardır. Burak ve Fırat erkek,
ötekiler kadındır!!
A a
Ciddi olamazsın ÖSYM!
Gerçi sorular da sağolsun kim hazırlamışsa ilgi çekmicek gibi değildi..
Yarım beyinli balıklar, sebzelerden çalgı yapıp konser veren ve konser sonunda da o sebzelerden çorba yapıp seyircilere dağıtan Viyana Sebze Orkestrası, "eğlenceli olacağını düşünerek" Çorplama diye bir işlem bulan çocuk, Burak ve Fıratın erkek olması..
Ben çok eğlendim soruları okurken, bikaç örnek yazayım da siz de eğlenin:
Bir öğrenci, çarpma ve toplama işlemlerinden esinlenerek
eğlenceli olacağını düşündüğü çorplama
işlemi tanımlıyor. Bu işleme göre, sayılar önce alt alta
yazılıyor, daha sonra sayıların birler basamağındaki
rakamlarından başlanarak çarpma işlemi yapılıyor ve
sonra onlar basamağındaki rakamlarla yapılan
çarpma işleminin sonucuna ilk çarpımdan gelen elde
eklenerek işlemin altına yazılıyor.
deyip rakamlar vermiş,
soruda da sanki çok normal bişeymiş gibi Yukarıdaki çorplama işleminin sonucu kaçtır filan demiş. Acayip güldüm bu soruya sınavdayken :)
Sözel bölümden birkaç paragraf örneği:
(Gülmeniz gereken yerleri kırmızıyla işaretledim size kolaylık olsun diye:)
Denizde toplu hâlde yaşayan Golyan balıkları üzerinde
bilim insanları bir deney yaptılar. Balıklardan
birinin beynini açarak sürüde birlikte hareket etmeyi
kontrol ettiğini düşündükleri bölümünü etkisiz hâle
getirdiler. Daha sonra bu balığı türdeşlerinin arasına
bıraktılar. Bu balığın, sürüyü bırakarak ayrı gezmeye
başladığı görüldü. “Yarım beyinli” balık böyle olunca,
öteki balıklar da onun peşinden gitmeye başladılar.
Böylece “yarım beyinli” balık, “tam beyinli” balıkları
peşinden sürükledi.
Birçok simyacının amacı sıradan metallerden altın
elde etmekti. Bunun için sıra dışı deneyler yapmaktan
çekinmediler. Örneğin Henning Brand, aslan idrarıyla
yüzlerce deney yapmıştı. Ona göre bu soylu hayvanın
idrarında altın bulunmalıydı! Aylar süren çabasının
sonunda kuşkusuz altın elde edemedi ama parlayan
bir madde buldu. Ona, Yunanca “ışık taşıyan”
anlamına gelen “fosfor” adını verdi.
Aslı, Burak, Ceyda, Defne, Esin ve Fırat bir kitabevinden
romanlar, öykü kitapları, şiir kitapları, yemek
kitabı ve dergiler satın almışlardır. Burak ve Fırat erkek,
ötekiler kadındır!!
A a
Ciddi olamazsın ÖSYM!
Etiketler:
2009 ALES,
çorplama,
Viyana sebze orkestrası
10 Mayıs 2009
Kardeşini Seç
Bakınız arkadaşlar
böyle bir oluşum var: Kardeşini Seç
Tıklayaraktan kendinize bir kardeş seçebilirsiniz, ona yardımda bulunabilirsiniz, ki burada paradan bahsetmiyorum zaten okursanız göreceksiniz sitede de para değil daha farklı şeyler göndermenizi salık veriyolar..
Ben bikaç ay önce seçtim kardeşimi; Van'dan Perçem :)
hatta ilk mektuplarımızı gönderdik karşılıklı,
abla kardeş olduk bile..
böyle bir oluşum var: Kardeşini Seç
Tıklayaraktan kendinize bir kardeş seçebilirsiniz, ona yardımda bulunabilirsiniz, ki burada paradan bahsetmiyorum zaten okursanız göreceksiniz sitede de para değil daha farklı şeyler göndermenizi salık veriyolar..
Ben bikaç ay önce seçtim kardeşimi; Van'dan Perçem :)
hatta ilk mektuplarımızı gönderdik karşılıklı,
abla kardeş olduk bile..
09 Mayıs 2009
Into the Wild
Blogcu gençlik size şahane bi filmin şahane wallpaperını sunuyorum, bu kıyağımı da unutmayın hadi..
Bu da bonus track..
Eddie Vedder - Society
Oh, it's a mystery to me
We have a greed with which we have agreed
And you think you have to want more than you need
Until you have it all you won't be free
Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
When you want more than you have
You think you need...
And when you think more than you want
Your thoughts begin to bleed
I think I need to find a bigger place
Because when you have more than you think
You need more space
Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...
There's those thinking, more-or-less, less is more
But if less is more, how you keeping score?
Means for every point you make, your level drops
Kinda like you're starting from the top
You can't do that...
Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...
Society, have mercy on me
Hope you're not angry if I disagree...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...
Bu da bonus track..
Eddie Vedder - Society
Oh, it's a mystery to me
We have a greed with which we have agreed
And you think you have to want more than you need
Until you have it all you won't be free
Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
When you want more than you have
You think you need...
And when you think more than you want
Your thoughts begin to bleed
I think I need to find a bigger place
Because when you have more than you think
You need more space
Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...
There's those thinking, more-or-less, less is more
But if less is more, how you keeping score?
Means for every point you make, your level drops
Kinda like you're starting from the top
You can't do that...
Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...
Society, have mercy on me
Hope you're not angry if I disagree...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...
08 Mayıs 2009
A day in the life of Elüf
Dün uzun zamandan sonra iddaalı bir yaşlı esir alması durumu yaşadım. Genelde Samsuna giderkenki otobüs yolculuklarımda yanıma yaşlı teyzeler filan düşünce başıma gelirdi ama bu seferki 82 yaşında bir amcaydı ve cidden esir alma oscarlarına oynayabilecek kadar başarılıydı..
Hikayeyi baştan anlatayım, dün iş bankasına gittim, extrelerim eve her ay bir zarfta ve üstelik de içinde asla kullanmayacağım milyon tane indirim haberini içeren kağıtlarla dolu olarak gelmesin, ağaçlar ormanlar ölmesin şeker de yiyebilsinler dedim. E-extre gelsin artık mailime dedim fakat İşbankasının Sinan beyi benden bunun için ikametgah istedi!! "Ama niye kiii?" diyerek olayı kendimce sorguladım o anda, Sinan Bey de cevaben banka prosedürlerinden filan bahsetti. Peki dedim tamam gideyim muhtara alıp getireyim size.
Gittim muhtar Çiğdem ablanın yanına, kadın bi baktı ki benim ikametgah kayıp, yok kayıtlarda Elif Ekinci diye biri!! Samsunu aradım Kazancıda görünüyorum, Çiğdeme soruyorum yok! Aynen nüfus müdürlüğüne koştum, kayıtlı olduğuma dair gerekli kayıtları ve kağıtları aldım Çiğdemciğme getirdim, o da beni kayıt etti. Sonra ikametgahımı alıp doğruca İşbankasına gittim evet artık ağaçlar ölmeyebilir dedim ama bunu yaparken dikkat ettiyseniz bir kamyon kağıt döndü bürokratik çarkta..
Neyse asıl olayıma döneyim, tüm bu koşuşturmadan sonra Kabataş iskelesinin önünde bir bankta oturdum Çağlayı bekliyorum bir taraftan da kitap okuyorum (malumunuz entelektüel olmak kolay değil), bir amca sinsi sinsi yaklaştı bastonuyla yanıma oturdu. O anda o kritik eşiği aştım ve kafamı kaldırıp yüzüne bakıp gülümsedim. İşte o andan başlayarak tam yarım saat sürecek olan Ali Cömertoğlu monoloğunun içersindeydim.
Ali beyamca 82 yaşında olup emekli bir deniz subayıymış, aslen Trabzonlu imiş fakat Giresunda doğup büyümüş. Annesi vefat edince üvey annesiyle kalırken tam 3 yıl para biriktirmiş ve 250bin lirası olduğu gün İstanbula kaçmış. Burada yengemizle nişanlanmış. Nişanlıyken yengeyi bir kere yanağından öptü diye hatun bunla 1 ay konuşmamış! Yenge de göçmenmiş bu arada, işte gavur kanı varmış ne de olsa!! falan filan..Bir de yanında çantası var, sürekli anlatıyo, anatırken bir taraftan da o çantadan o an anlattığı olaya ilişkin eski fotoğrafları çıkarıp gösteriyo!! Belgelerle konuşuyor adam!
Konuşmanın bir yerinde (sanırım evlendiklerinde karısının 17 yaşında olduğundan bahsederken) "Ben 17 yaşında kızım olsa Allaha bile vermem" dedi ki o andan sonrasını gülmekten duyamadım!!
Daha sonra bir ara nereli olduğumu sordu, Samsunluyum dedim ki bu benim buraya kadarki süreç içinde ağzımdan çıkan tek kelime idi! "İyi iyi" dedi "Ne demişler Karadenizden kız al, Karadenize kız verme!" Senin şimdi arkadaşın da vardır o nereli söyle bakıym dedi, "Ordulu dedim". "I ıh yaramaz, bas Orduluya tekmeyi" dedi -(Serfat kendini dünya vatandaşı olarak tanımlıyosun biliyorum ama o an bunu o amcaya gerçekten anlatamazdım!)
Böyle işte sevgili izleklerim, zararsızca ne okuduğumu sorarak başlamıştı diyalog (Elif Şafak'ın Araf'ını okuyordum hani şu kapağının üzerinde çikolata resimleri olan "Hatta Ali amca da "Ne okuyosun yemek kitabı mı?" dedi ahahahah) ama uzadıkça uzayıp "Orduluya bas tekmeyi"ye kadar geldi. Ah amca ne tekmesi ne basması şunun şurasında 1 week 1 day kalmış, ona tekmeyi basim de seni mi aliym dicektim de, yanımda kalp krizi filan geçirir diye korkup demedim..
"Ve biterken; Jefferson Airplane - Leaving on a jetplane çalıyordu" gibi de bi kalıp vardı. Penguende biri yazardı sanki. Tam hatırlayamadım ama şimdi. Hatırlayan varsa geri beslesin gençler..
Hikayeyi baştan anlatayım, dün iş bankasına gittim, extrelerim eve her ay bir zarfta ve üstelik de içinde asla kullanmayacağım milyon tane indirim haberini içeren kağıtlarla dolu olarak gelmesin, ağaçlar ormanlar ölmesin şeker de yiyebilsinler dedim. E-extre gelsin artık mailime dedim fakat İşbankasının Sinan beyi benden bunun için ikametgah istedi!! "Ama niye kiii?" diyerek olayı kendimce sorguladım o anda, Sinan Bey de cevaben banka prosedürlerinden filan bahsetti. Peki dedim tamam gideyim muhtara alıp getireyim size.
Gittim muhtar Çiğdem ablanın yanına, kadın bi baktı ki benim ikametgah kayıp, yok kayıtlarda Elif Ekinci diye biri!! Samsunu aradım Kazancıda görünüyorum, Çiğdeme soruyorum yok! Aynen nüfus müdürlüğüne koştum, kayıtlı olduğuma dair gerekli kayıtları ve kağıtları aldım Çiğdemciğme getirdim, o da beni kayıt etti. Sonra ikametgahımı alıp doğruca İşbankasına gittim evet artık ağaçlar ölmeyebilir dedim ama bunu yaparken dikkat ettiyseniz bir kamyon kağıt döndü bürokratik çarkta..
Neyse asıl olayıma döneyim, tüm bu koşuşturmadan sonra Kabataş iskelesinin önünde bir bankta oturdum Çağlayı bekliyorum bir taraftan da kitap okuyorum (malumunuz entelektüel olmak kolay değil), bir amca sinsi sinsi yaklaştı bastonuyla yanıma oturdu. O anda o kritik eşiği aştım ve kafamı kaldırıp yüzüne bakıp gülümsedim. İşte o andan başlayarak tam yarım saat sürecek olan Ali Cömertoğlu monoloğunun içersindeydim.
Ali beyamca 82 yaşında olup emekli bir deniz subayıymış, aslen Trabzonlu imiş fakat Giresunda doğup büyümüş. Annesi vefat edince üvey annesiyle kalırken tam 3 yıl para biriktirmiş ve 250bin lirası olduğu gün İstanbula kaçmış. Burada yengemizle nişanlanmış. Nişanlıyken yengeyi bir kere yanağından öptü diye hatun bunla 1 ay konuşmamış! Yenge de göçmenmiş bu arada, işte gavur kanı varmış ne de olsa!! falan filan..Bir de yanında çantası var, sürekli anlatıyo, anatırken bir taraftan da o çantadan o an anlattığı olaya ilişkin eski fotoğrafları çıkarıp gösteriyo!! Belgelerle konuşuyor adam!
Konuşmanın bir yerinde (sanırım evlendiklerinde karısının 17 yaşında olduğundan bahsederken) "Ben 17 yaşında kızım olsa Allaha bile vermem" dedi ki o andan sonrasını gülmekten duyamadım!!
Daha sonra bir ara nereli olduğumu sordu, Samsunluyum dedim ki bu benim buraya kadarki süreç içinde ağzımdan çıkan tek kelime idi! "İyi iyi" dedi "Ne demişler Karadenizden kız al, Karadenize kız verme!" Senin şimdi arkadaşın da vardır o nereli söyle bakıym dedi, "Ordulu dedim". "I ıh yaramaz, bas Orduluya tekmeyi" dedi -(Serfat kendini dünya vatandaşı olarak tanımlıyosun biliyorum ama o an bunu o amcaya gerçekten anlatamazdım!)
Böyle işte sevgili izleklerim, zararsızca ne okuduğumu sorarak başlamıştı diyalog (Elif Şafak'ın Araf'ını okuyordum hani şu kapağının üzerinde çikolata resimleri olan "Hatta Ali amca da "Ne okuyosun yemek kitabı mı?" dedi ahahahah) ama uzadıkça uzayıp "Orduluya bas tekmeyi"ye kadar geldi. Ah amca ne tekmesi ne basması şunun şurasında 1 week 1 day kalmış, ona tekmeyi basim de seni mi aliym dicektim de, yanımda kalp krizi filan geçirir diye korkup demedim..
"Ve biterken; Jefferson Airplane - Leaving on a jetplane çalıyordu" gibi de bi kalıp vardı. Penguende biri yazardı sanki. Tam hatırlayamadım ama şimdi. Hatırlayan varsa geri beslesin gençler..
04 Mayıs 2009
This is your captain speaking!
Elifella'nın ekşideki "Takip edilesi bloglar" başlığında boy göstermesiyle blogum ziyaretçi akınına uğradı! 135 online'ı gördüğüm anda çıldırıyodum az daha.Bi blogu bir günde 350 kişi ziyaret eder mi argadaşım,naptınız siz! Hiç mi düşünmüyosunuz sahibesinin akıl sağlığını? Yok izleyers olmalar, yorumlar yapmalar filan..Te allaamm..
Yok lan yok şaka, izleyin, afferim, aynen devam!
Yok lan yok şaka, izleyin, afferim, aynen devam!
01 Mayıs 2009
Disk Amcası
*1 Mayısta Kazancı yokuşundan Taksime çıkmak istemek ama her tarafın barikatlarla kapatılmış olması
*Barikatların önünde bekleşirken birden polislerin barikatları kaldırması ve bizim elimizi kolumuzu sallaya sallaya taksime tırmanmamız
*Bizi gören Süleyman Çelebinin otobüsün üzerinden "Bakın arkadaşlarımız barikatları aşıp geliyooor" diye bağırması ve bizim için "marjinal olmayan" kalabalıktan alkış istemesi-bizim birbirimize "gülsek mi lan" gibilerinden bakışlarımız
*Bunu duyan Disk amcalarından birinin (muhtemelen prototip kafanızda canlandı) duygulanıp ağlaması-akabinde ve detayında bizim de gözlerimizin dolması
*Sonrasında 1 mayıs marşlarının ve sloganlarının icra edilmesi
*Ve uslu uslu eve dönüş
Bunlar herzaman olan şeyler değil..
Timur Selçuk - 1 Mayıs
*Barikatların önünde bekleşirken birden polislerin barikatları kaldırması ve bizim elimizi kolumuzu sallaya sallaya taksime tırmanmamız
*Bizi gören Süleyman Çelebinin otobüsün üzerinden "Bakın arkadaşlarımız barikatları aşıp geliyooor" diye bağırması ve bizim için "marjinal olmayan" kalabalıktan alkış istemesi-bizim birbirimize "gülsek mi lan" gibilerinden bakışlarımız
*Bunu duyan Disk amcalarından birinin (muhtemelen prototip kafanızda canlandı) duygulanıp ağlaması-akabinde ve detayında bizim de gözlerimizin dolması
*Sonrasında 1 mayıs marşlarının ve sloganlarının icra edilmesi
*Ve uslu uslu eve dönüş
Bunlar herzaman olan şeyler değil..
Timur Selçuk - 1 Mayıs
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)