05 Mart 2009

Revolutionary Road


Sam Mendes’in son filmi Revolutionary Road’u çok çok başarılı buldum. Haddinden fazla etkileyici, neredeyse “bir film izledim hayatım değişti” filmi.
Filmin ilk yarısında 1950lerin tipik Amerikan ailesiyle karşı karşıyayız.Güzel bir eş,sevimli bir ev,2 sağlıklı çocuk ve eve ekmek getiren yakışıklı koca.Wheeler’lar; yaşadıkları muhitte sevilen,örnek gösterilen bir çift.Ama filmin ortalarına doğru eve ekmek getiren Frank’in fırından pek haz etmeyişi,bu durumdan rahatsız olan ve gençlik hayallerinin peşine düşüp Paris’e gitmek isteyen April’ı görüyoruz perdede.Paris’e taşınma fikrini Frank’e açan April önce olumlu yanıt alıyor kocasından.Evde bir sevinç tufanı,bir bayram havası..Tam da bu sırada Frank bir terfi alıyor ve Paris fikri artık o kadar da çekici gelmemeye başlıyor Frank’e.Üstüne bir de April’in 3.bebeğe hamile kalışı..Ve sevimli Wheeler’ların parçalanışı başlıyor.Bu kopuş sürecinde en dikkat çeken sahnelerde hep Kate Winslet ve muhteşem oyunculuğu var.April’in mutsuzluğunu harika bir şekilde yansıttığı evdeki kavga sahnesi,dokunursan çığlık atarım tehdidinden sonra gelen çığlık,komşusuyla birlikte olduğu sahne,bakışlar,sigara içişler hepsi muhteşem.

Ve sonra birdenbire,bir sabah eşine kahvaltı hazırlayan,hiçbir şey olmamış gibi davranan yine yeniden kusursuz eş April..Ve filmin vurucu sonu.. (Burada “e o kadar anlattın sonunu da yaz bari” dediğinizi duyar gibiyim sevgili izlekler ama olmaz, prensiplerim vardır!)
Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio’nun oyunculukları daha önce de söylediğim gibi takdire şayan, fakat birçok kişinin aksine ben filmdeki deli/dahi matematikçi John Givings (Michael Shannon) karakterini biraz gereksiz buldum. April ve Frank’in açmazlarını zaten adem olan anlamaktayken gözümüze gözümüze sokulması olmamış diyor ama yine de filmi en sevilenler listeme ekliyorum..

Hiç yorum yok: