11 Aralık 2009

146B ve maavini. Çok gereksizdiniz.

146B. 5 yıldır İstanbul'da gördüğüm ve bindiğim en kalabalık, en havasız, en doritos panço kokan otobüstü.

Doğan Medya Tesisleri'nden çıktığımda rüzgar ve yağmur güçlerini birleştirmiş esip gürlüyorlardı. Elimde her an ters dönme ve telleri oraya buraya fırlama ihtimali bulunan 3 TL'lik bir şemsiyeyle durağa doğru yürüdüm. Fazla geçmeden bir Taksim otobüsü geldi. Son günlerin en zor dakikalarını geçireceğimden bihaber bindim. Akbili yuvasına otutturdum ve ayaktaki muavinin bana bakarak "geç bayan şöyle" diye seslenmesiyle artık yaklaşık yarım saat sürecek olan muavin diktasının altında ezilenlerden biriydim.
Muavin sarışın, mavi gözlü, genç bi çocuktu. İlk bakışta "ebleh" diye nitelendirebileceğiniz, karizmatik liderlikten fersah fersah uzak biriydi. Ama gelin görün ki dakikalar ve duraklar ilerledikçe bütün otobüs onun emirleri altında ezildikçe ezilecekti. Kendisinin uygun görmediği pozisyonlarda duranlara "abla sen şöle dön", "dayı sen geç aöle otur" filan diyerek otobüste hayal ettiği nizam ve intizamı yakalamaya çalışan muavinin bana "geç bayan şöyle" diyerek gösterdiği yere doğru ilerleyecektim aslında ama öyle bir yer yoktu. Yani evet orasının uzayda yer kapladığı bilimadamlarınca kanıtlanabilirdi belki ama o yere benim gibi minik bir insan evladının bile sığması mümkün değildi. Daha otobüse yeni binmiş akbili yeni basmıştım, otobüs habitatına henüz uyum sağlayamamıştım, yeniydim. Boş bulundum ve gösterdiği yere doğru bir adım attım. Resmen diktatöre itaat ediyordum. Dakka 1 gol 1'di. Bir anda kendime gelip "iyi de nası sığabilirim oraya sizce?" gibi son derece basit ama yine de dikkat çeken bir çıkış yaptım. Gözlerini dikip baktı bana. Sanırım içinden sövüyordu ve eğer tek bi kelime daha edersem içinden söylediklerini dışından da zikretmeye başlayacaktı. Sustum. Ama olsun, beraberliği yakalamıştım.
Otobüs ilerliyordu ve her durakta zaten ağzına kadar dolu olan otobüsümüze binmek için can atan onlarca insan vardı. Şöförümüz hümanistliğin doruklarında dolanıyor duraklardaki bütün insanlara otobüsün kapılarını sonuna kadar açıyordu. Gerçi açarken kapının sağından solundan insanlar taşıyor, yerlere düşüyor fakat şöför hala insan taşıdığını iddia edebiliyordu. İnsanlar otobüse bindikçe ben yavaş yavaş gerçekten de muavinin gösterdiği o olmayan yere doğru ilerliyordum. Adam benim oraya sıkışacağımı bilmiş olmalıydı. Gerçekten de ileri görüşlü bir diktatördü. Ben "iyi ki siyasete filan atılmıyor" diye düşünürken o orta kapıdan gelen homurdanmalara karşı "nası yer yok yeeaa, senin gibi daha 5 kişi biner oraya" diye bağırıyordu. Orta kapı halkının küçük çaplı ayaklanmasını bastırdıktan sonra şöför-arkası tayfasına dönüp "abla sen de şu çocuklarını kucağına al yeeaa, zaten bu yağmurda 4 çocukla taksimde ne işin var anlamıyom ki" dedi. Ben o arada dumur olurken yanımdaki (o olmayan boşluğu paylaştığım) liseli kız sırasıyla kAnKim, kANkaM ve AşKımm la mesajlaşmakla meşguldü. Bu yağmurda 4 çocuğuyla taksime gitmeye çalışan abla, kaybedeceği bir şeyi olmadığını düşünmüş olacak ki "hangi birini aliym kucağıma" diyerek diklendi muavine. Bindiğinden beri kankisi, kankası ve aşkısıyla mesajlaşan kız -ben de adeta bir terbiyesiz gibi bakmışım kızın kimlerle mesajlaştığına, şimdi fark ettim - kafasını kaldırıp "gavga çıkar mı ki?" dercesine bana baktı. "Yok bi şey yok, sen devam et mesajlaşmana, eve gitmeden diceeni de herkese evde şimdi annen baban bi ton laf eder sana elinde telefon görseler" dedim içimden ona. o arada zaten kankisinden mesaj geldi, tekrar telefonuna eğdi kafasını. Bu arada belki şöförün arkasında kalan mekanda bi hareketlenmeler oluyor olabilirdi ama o mahal tam arkamda kalıyordu ve gerçekten dönüp bakacak kadar manevra alanım yoktu. Artık tek dileğim kendimi dışarıya, örneğin bir fabrika bacası gibi karbondioksit oranının otobüse oranla daha az olduğu bir yere atmaktı.
Bu şekilde Aksaray'a kadar geldik otobüscek. Daha fazla dayanamayarak indim ve dönüp arkama bile bakmadan ilk gelen BOŞ Taksim otobüsüne bindim. İnsan gibi oturarak ve müzik dinleyerek eve vardım.

Diyeceğim o ki, bir gün 146B gelse, önünüzde durup kapılarını açsa bile binmeyin ona, ben yandım siz yanmayın bak tamam mı?
Hadi öptüm baay.

6 yorum:

orbey dedi ki...

işte ben buna gülerim:)

Elifella dedi ki...

olm seni rüyamda gördüm la dün gece.
ama ambiyansı tam hatırlamıyorum şimdi. nassın? iyisin?

mean dedi ki...

diyom ben çoccuk güzel yaziyiiiii.

Adsız dedi ki...

biz o otobüsü her gün çekiyoruz heeey...

Elifella dedi ki...

size her gün allah sabır versin.

Adsız dedi ki...

:)))))))))))))))))) süper 146b anıları.. kitap dahi oluşturulabilir ya